ORGANİK beslenme günümüzde kimsenin ağzından düşmüyor. Gün geçmiyor ki organik tarımın desteklenmesini isteyen yeni bir haber çıkmasın. Organik ürünler hâlâ marketlerde küçük gramajlı ambalajlarda neredeyse reçete ile satılıyor.
Herkesin günlük yemeğini yapabilmesi için ne miktarı yeterli, ne de fiyatları uygun. Dolayısı ile bu ürünler henüz sağlığı koruyucu olmaktan çok tüketim toplumunun yeni favorileri olmaktan öteye gidemiyor.
Bir yemeğin organik olabilmesi için salçadan tuza, domatesten makarnaya kadar kullanılan bütün malzemelerin organik olması gerekli. Dolayısı ile organik yemekten önce üretim koşullarında iyileştirmeye gitmek gerekiyor.
Türkiye’de 1950’lerden beri çarpık kentleşme ve sanayileşme ile birlikte bilinçsizce kullanılan gübreler, tarım zararlılarına karşı kullanılan zirai ilaçlar, genetiği değiştirilmiş tohumlar esas tehlikeyi oluştururken, tek bir organik malzeme ile “organik yemek” hazırladığını iddia etmek abesle iştigal...
Ekolojik tarıma ayrılan sahalar gittikçe artıyor. Fakat tam da bu sırada küresel ısınma bu sahaların verimliliğini tehdit ediyor. Üstelik organik tarım hormon, zirai ilaç vs kullanımı olmadan yapıldığı için senede daha az ürün elde ediliyor ve firesi çok daha fazla oluyor. Dolayısı ile ekolojik tarım ürünleri el yakacak kadar pahalı ve yakın bir zamanda ucuzlaması beklenmiyor. Bu durumda ekolojik ürünler şanslı bir azınlığın kullanımına açık olarak kalacak. Üstelik bu azınlık dışarıda veya işyerlerinde yedikleri yemeğin organik olması için de çok bekleyecek çünkü toplu üretimde organik yemek yapmak şu anki olanaklarla pek mümkün görünmüyor